ABD ADINA TALİBAN İLE KARŞI KARŞIYA GELMEKCumhurbaşkanı Erdoğan Brüksel ziyareti öncesi ve ABD Başkanı ile yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamada: “ABD’nin Eylül ayında Afganistan’dan çekilmesinden sonra, şayet ABD uygun görürse, Türkiye’nin Kabil havaalanını uluslararası uçuşlara açık tutabileceğini, havaalanının güvenliğini sağlayabileceğimizi” söyledi.Taliban ise bu açıklamaya cevaben yaptığı açıklamada: “Türkiye’nin şu ana kadar ABD’nin çıkarlarına hizmet etmek üzere Afganistan’da bulunduğunu, dolayısıyla tarafsızlığını yitirdiğini, Türkiye’nin askeri gücünün Afganistan’da kalmasını istemediklerini” ilan etti.ABD ve batının çıkarlarına daha fazla hizmet etmek, batılı emperyalistlerin Afganistan’a daha kolay gidip gelmelerini sağlamak için, evlatlarımızın canlarını riske atmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Karar alıcılar kesinlikle bu düşünceden vazgeçmelidir.Aksi takdirde Türkiye orada Taliban’la karşı karşıya gelecek, ABD adına Taliban’la savaşmak durumunda kalacaktır.Bu hususu yöneticilerimizin ve kamuoyunun dikkatine sunarım.Prof. Dr. Sacit GünbeyGenel Başkan Yardımcısı | Sosyal İşler Başkanı | 54. Hükümet Devlet BakanıİSTANBUL SÖZLEŞMESİ GİBİ YENİ BİR FİYASKO DAHA OLMASIN !HAYVANLARI KORUMA KANUNU TEKLİFİ TBMM 'YE SUNULDU
Meclise sunulan ve görüşülmeye başlanan Hayvanları Koruma Kanunu tıpkı İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi jet hızıyla meclisin tam mutabakatı ile hazırlanıyor. Bu da bende ister istemez bir takım kuşkuların uyanmasına sebep oluyor.KUŞKULAR :1 - Bu kanun teklifi başlangıçta İstanbul Sözleşmesinin sarsılmaz savunucusu AK Parti Milletvekili Özlem ZENGİN tarafından hazırlanmıştır.2 - Hiç bir konuda uzlaşamayan meclisteki partiler, yine İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi bu konuda da büyük bir mutabakat halinde jet hızıyla bir bütün içinde hareket ediyorlar.3 - Yine İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi bu teklifte de KAVRAMLAR üzerinde değişiklikler yapıyorlar. Bu değişikliklerin HUKUKSAL açıdan ne anlama geldiği ve ne tür olasılıkların yaşanabileceği konusunda Hukukçularımız tarafından iyi bir inceleme yapılması gerekmektedir.* Hayvan HAKLARI Kanunu
Hayvanları KORUMA Kanunu'na dönüştürülüyor. Her ne kadar kesim hayvanlarının madde dışında bırakılıyormuş gibi dursa da kanunun çıkması halinde Laik devlette, mesela inanca dayalı bir ibadet olan KURBAN KESIMİ konusunda ne ifade ettiği, ilerde sorun yaratıp yaratmayacağı konusu da hukukçularımız tarafından incelenmelidir. Zira tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde de olduğu gibi Feminist ve LGBT örgütleriyle uğraştığımız gibi, bu sefer de Feminist Hayvan Hakları Dernekleriyle aynı çatışmaların oluşabilme ihtimali de yüksek olacaktır.* Enteresan başka bir konu da, son dönemlerde medya ve sosyal medya alanında doğal olmayan yapay et tanıtımlarının hız kazanmış olması ve ineklerin dışkılarının ozonu deldiği konusundaki haberlerin yaygınlaşmış olmasıdır.
Komplo gibi gelebilir ama, KURBAN KESIMİ veya BÜYÜK BAŞ Kesimi’nin ilerde engellenmesi veya cezalandırılması için bir altyapı mı yapılıyor kuşkusu ve olasılığı HUKUKEN incelenmelidir.* Sokak hayvanlarının Kulak numaraları ile kimlikleri rahatlıkla tanımlanabiliyorken, artık deri altı çipleme metoduna geçilmiş olması, ilerde olası insan uygulamalarına yönelik bir saha çalışması mı yapılıyor kuşkusunu ister istemez oluşturmaktadır.Özellikle feminist hayvan severlerin uzun süredir Meclis gündemine gelmesini beklediği bu düzenlemeyi, AK Parti yönetimi TBMM tatile girmeden önce yasallaştırma planlıyor.Bu konudaki son kararın, önümüzdeki günlerde ilgili bakanlıkların katılımı ile yapılacak koordinasyon toplantısında kesinleşmesi bekleniyor. Başlangıçta "Hayvan Hakları Kanunu" olarak düşünülen yasa teklifi, mevcuttaki gibi
" Hayvanları Koruma Kanunu" teklifi adı altında Meclis'e sunulacak.Türkiye'de Hayvanları Koruma Kanunu, 2004 yılında yürürlüğe girdi. Hayvanların, "eşya, mal" kapsamında değerlendirildiği mevcut yasada, hayvanlara karşı işlenen suçlar, Kabahatler Kanunu çerçevesinde, hafif para cezasıyla cezalandırılıyor. Ancak mevcut düzenleme, cezaların caydırıcı olmaması, hayvanların "mal olarak" tanımlanması ve korumaya dönük önlemler yeterli olmadığı gerekçesiyle kamuoyunda uzun süredir eleştiriliyor.
BU KAVRAM DEĞİSIKLİĞİ HUKUKEN NE GIBİ RISKLER TASIMAKTADIR ?Hayvanlara yönelik eziyet, kötü muamelenin önlenmesi, hayvanların sokağa terk edilmesine karşı önlemler alınmasına ilişkin yeni bir yasal düzenleme yapılması konusunda TBMM'de siyasi partiler arasında bir uzlaşmanın olması sevindiricidir."Hayvan haklarının korunması ile hayvanlara eziyet ve kötü muameleye karşı önlemlerin belirlenmesi" amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun Ekim 2019'da TBMM Başkanlığı'na sunduğu raporunda, parti ayrımı olmaksızın tüm üyeler, yeni bir yasal düzenleme yapılmasını önermesi de İNSANİDIR.ANCAK , Komisyon raporunda, "Hayvan Hakları Yasası" adı altında yeni bir yasal düzenleme yapılmasını ve hayvanlara karşı işlenen suçların Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmasını da içeren yasal düzenleme önerisi ise DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. Zira sütten ağzımız yandığı için, artık yoğurdu üfleyerek yemek durumunda kalıyoruz. HUKUKCULARIMIZ BU UYGULAMA DEĞIŞIKLIĞINE DE DİKKATLICE GÖZ ATMALI VE INCELEMELİDIR.Komisyonun raporunu vermesinin ardından, AK Parti komisyonun önerilerini de dikkate alarak yasa çalışmasını hızlıca başlattı. Eski Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in başkanlığında yürütülen çalışma kapsamında, ilgili bakanlıkların yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütünün de görüşlerine başvuruldu.AK Parti’nin geçen Mart ayında yapılan kongresinden sonra Zengin'in Genel Başkan Yardımcılığı'na getirilmesinin ardından yasal düzenlemenin sorumluluğu, şu an Zengin'in yerine gelen Grup Başkanvekili Mahir Ünal'a verildi.AK Parti’nin 7 Haziran'da yapılan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında da yasa teklifi ile ilgili sunum yapıldı. Ardından, toplantıda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çalışmaların hızlandırılması talimatı verdi.AK Parti kaynakları, yasa teklifinin Meclis tatile girmeden yasalaştırılmasının planlandığını belirtiyor. Ancak nihai kararın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında ilgili bakanlıklar olan Tarım ve Orman, Adalet, İçişleri, Çevre ve Şehircilik bakanlıklarının katılımı ile yapılması planlanan "koordinasyon toplantısında kesinleşmesi bekleniyor.'Hayvan hakları' yerine 'koruma'Önceleri yapılan ilk çalışmada, düzenlemenin "Hayvan Hakları Kanunu" adı altında yasalaştırılması düşünülüyordu. Ancak bu konuda benzer düzenleme yapan ülkelerde, "hak" ifadesinin kullanılmadığı; hayvanların "aklı, iradesi, kendisine verilen hakkı koruma yeteneği bulunmadığı" gerekçesiyle "koruma" ifadesinde karar kılındı. Son anda bir değişiklik olmazsa, düzenlemenin "Hayvanları Koruma Kanunu" teklifi olarak Meclis'e sunulması planlanıyor. İŞTE BU DURUM DA DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR.Hayvana tecavüz suçunda 'iftira' kaygısıTIPKI İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDE OLDUĞU GİBİ KADINA ŞİDDET KAVRAM KARGAŞASI BURADA DA HAYAT BULUR MU ENDİŞESİ BULUNMAKTADIR. KADIN BEYANI ESASTIR VEYA KADINA ŞİDDET TANIMI GİBİ, BURADA DA HAYVANA TECAVUZ VE IFTIRANIN TOPLUMSAL BIR SORUNA DÖNÜŞTURULMESİ IHTİMALINE KARSI, MADDENİN BIZIM HUKUKCULARIMIZ TARAFINDAN DA INCELEMESİ GEREKMEKTEDIR.Yapılacak düzenlemenin en hassas maddelerinden birisini ise hayvanlara tecavüz suçlarına karşı yaptırım maddesi oluşturuyor. Yasa teklifinde yer alacak diğer düzenlemeler önemli ölçüde tamamlanmasına karşın, hayvana tecavüz suçuna yönelik cezai yaptırım konusunda daha titiz bir çalışma yürütüldüğü iddia ediliyor. Bunun nedeni olarak ise düzenlemenin, aralarında husumet olan kişilerce "iftira" amaçlı kullanılmasının önlenmesi gösteriliyor ve "iki kişi arasında husumet varsa, birisi kalkıp, 'bu benim hayvanıma tecavüz etti' diye iftira atabilir ve bunun sonucunda kan davasına götürecek büyük kavgalar çıkabilir, bu ihbarlar nedeniyle davaların önü alınamaz" kaygısı dile getiriliyor.BU HİKÂYE BİZE HİÇ YABANCI GELMİYOR. İSTER İSTEMEZ BU KANUN DEĞİŞİKLİĞİ DE 'AYNI MAHFİLLER TARAFINDAN MI DESTEKLENİYOR?' DİYE DÜŞÜNMEDEN EDEMİYORUM.Bu vesileyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu düzenlemeyle ilgili dikkatli olunmasını isteyerek "İnsanlar arasında husumet çıkarmayacak bir formül bulunması" uyarısı yaptığına ifade ediliyor.Son biçimi verilmemekle birlikte, hayvanlara tecavüz suçu kişiler tarafından şikâyet edilebilecek. Bu konudaki şikayetlerin Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir birime yapılması seçeneği üzerinde duruluyor.Şikayetlerin, bakanlık bünyesindeki birimde ön değerlendirmeye tabi tutulduktan sonra dava açılmasına olanak tanınması, belli durumlarda savcıların da resen harekete geçmesinin yolunun açılması düşünülüyor.Düzenlemede neler var?Yasa teklifinde yer alması planlanan diğer bazı önemli düzenlemeler şöyle:Mevcut düzenlemede "mal, eşya" kapsamında değerlendirilen hayvanlar "canlı" olarak tanımlanıyor ve yaptırımlar da buna göre düzenleniyor.
( KOYLÜ, 10 MALIM VAR, 100 BAŞ MALIM VAR DIYE İFADE KULLANIR. BU DURUM KÖYLUNÜN HAYVANINA EZİYET ETTİĞİ ANLAMI TAŞIMAMAKTADIR, ANCAK BU DURUM KANUNDAN SONRA SUÇ SAYILABILECEKTIR. HAYVANI İNSAN GIBİ " CANLI " KABUL ETMEK HUKUKEN NEYİ IFADE ETMEKTEDIR, NE GİBİ OLASILIKLAR DOGURABILİR, BU YENİ DURUMUN DA HUKUKCULARIMIZ TARAFINDAN INCELENMESI GEREKMEKTEDIR.Mevcut yasadaki "süs hayvanları" ifadesi, yeni düzenlemede yer almayacak. Petshoplardan hayvan satışı yapılamayacak, bunun yerine hayvan edinmek isteyenler kataloglardan seçim yapabilecek.Hayvan neslini yok etme, öldürme, tecavüz, gibi her türlü kötü muamele, hayvanların dövüştürülmesi suçları TCK kapsamında hapis cezası ile cezalandırılabilecek.
( EVDEN UZAKLASTIRMALAR VEYA KADININ BEYANIYLA İÇERİ ATILAN INSANLAR GIBİ, IFTIRA VE FARKLI YORUMLAMALARLA YENI BIR MAGDUR GURUBU OLUŞMASI ENDİŞESİ BULUNUYOR ).Bir hayvan neslini yok edecek şekilde (BUNUN ÖLCÜSÜ NEDİR?) Avlananlara 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.Sokakta yaşayan hayvanların uyutulmasına son verilecek, bunun yerine üremelerinin engellenmesi için kısırlaştırma yoluna başvurulacak. Belediyelerin sorumluluklarının artırılarak, hayvanları korumaya yönelik kaynak ayırma yükümlülüğü getirilmesi planlanıyor. Bu konuda merkezi yönetim tarafından belediyelere kaynak aktarılması ve kısırlaştırma işleminden de sorumlu tutulması planlanıyor.Sahiplenilmiş hayvanların sokağa terk edilmesini engellemek için hayvanlara kimlik verilecek. Hayvanını sokağa terk edenlere ise para cezası verilecek. Bu kapsamda verilecek para cezasının 2 bin liradan az olmayacağı ifade ediliyor. Mevcut yasada da var olan il hayvan koruma kurulları daha işlevsel hale getirilecek. Hayvanları koruma konusundaki kararları alma, izleme görevi olan vali başkanlığındaki koruma kurulları 3 ayda bir toplanacak.Bu vesileyle konu başlıklarının Milli Görüşçü ve tüm vatanperver hukukçularımız tarafından da ayrıca incelenmesi; varsa tehlikeler hakkında önlemlerin oluşturulması ve kamuoyunun bilgilendirilmesinin, toplum sorumluluğu, sosyal yaşam ve inançlarımız bakımından büyük bir önem arz ettiği kanaatindeyiz.Yeniden Refah Partisi
Aile Ve Sosyal Politikalar Kurulu BaşkanlığıNİŞASTA BAZLI ŞEKER (NBŞ ) ENDÜSTRİSİNDE NELER OLUYOR?2001 yılında çıkarılan 4634 sayılı kanunla kurulan Şeker Kurumu, ülkemizde üretilen şekeri A,B ve C sınıflandırmasıyla kotaya bağlayarak her çiftçinin şeker pancarı üretmesinin önüne geçmiş, böylece ülkemizde ilk kez şeker pancarı üretimi kendi çiftçimize sınırlı hale getirilmiştir.Topraklarımızın şeker pancarı üretimine müsait olmasından dolayı hâlihazırda ekilen arazilerimize ilave daha fazla arazinin ekime açılması ve kısa zamanda şekerde ihracatçı ülke konumuna geçebilme imkânı varken alınan bu tuhaf karar, üretimimiz sınırlandırılıp kotaya bağlayarak hem çiftçi sayımızın azalmasına hem uygun arazilerimizin atıl kalmasına hem de sağlıksız bir şeker ürününün tüketilmesine sebep olunmuştur.Bugünkü üretim miktarıyla dahi dünya üretiminde 6. Sırada bulunan ülkemizin şeker pancarından elde edilen şeker üretiminde dünya lideri olabilme imkânı varken başta ABD olmak üzere devasa ölçülerde çoğunluğu GDO’lu mısır üreten ülkeler, mısırdan ürettikleri ucuz ve sağlıksız Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) ya da İnvert Şeker diye tanımlanan ürünü, şeker pancarı ve şeker kamışından elde edilen basit şeker (Sakaroz) ile ikame etmek için dünya ülkelerine kurdukları baskıyı ülkemiz üzerinde de uygulamışlar, sonuçta memleketimizin şeker pancarı üretimine kısıtlama getiren bir kanunun çıkmasını sağlamışlardır.Yasaların çıkarılması hususundaki baskılar ve planlı algısal yönlendirmeler zaman içinde sonuç vermiş, bugün dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de özellikle gıda sanayiinde mısır şurubu NBŞ kullanılma oranı hızla artmış, gıda üreticilerinin pancar şekerine oranla çok daha ucuz olan NBŞ şekerine yönelmeleri sağlanmıştır. Şeker Kurumu’nun verilerine göre ülkemiz için toplam şeker tüketim miktarı 2 milyon 700 bin tondur (20 Mart 2021 tarihli Resmî Gazete ’de yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararına göre 2021-2022 pazarlama için belirlenen ülke toplam A kotası da bu miktardadır). Bu miktarın %80’i sanayide (2 milyon 160 bin ton), %20’si ise hane halkı tarafından (540 bin ton) tüketilmektedir. Ülkemizdeki hâlihazırdaki yasalara göre toplam şeker tüketiminin %2,5’u (67 bin ton) kadar bir miktar ise NBŞ olarak üretilebilmektedir. Yüzde 2,5’a denk gelen 67 bin ton NBŞ kotasının üretme yetkisi ise yasal olarak 5 sanayi kuruluşuna verilmiştir. Araştırmalar sanayide ihtiyacı duyulan şekerin yarısına yakın (1 milyon ton) bir miktarın maalesef mısırdan elde edilen NBŞ şurubundan yani invert-şekerden sağlandığını göstermektedir. Bu devasa sağlıksız ve kayıt dışı miktar hakkında bilgilenmek için küçük bir hesabın yapılması yeterli olacaktır.Bilindiği üzere mısırdan üretilen nişasta, mısırın %65’ine denk gelmektedir. Yüzde 8’lik kısmı ise mısır özü dediğimiz mısır özü yağı sanayisinde işlenen %44 yağlı kısımdan oluşmaktadır. Öte yandan mısır özü yağı işleyen fabrikaların toplam yıllık üretimi 15 bin ton yağ olduğuna ve bunun yaklaşık 30 bin ton özün işlenmesinden elde edileceği toplam yurt içi dane mısır üretimimizin 6 milyon ton olduğu gerçeğiyle birlikte ele alındığında mısırdan elde edilen NBŞ invert Şeker miktarı, yukarıda bahsedilen A Sınıf yasal üretim kotası olan %2,5’luk miktardan çok daha fazla bir üretimin yapıldığına işaret etmektedir. Ülkemizde yasal olarak izin verilen miktarın 15 katı oranında bir miktarın nasıl ve hangi mantıkla gıda sanayiinde kullanımına izin verildiği gerek ülke ekonomisi açısından gerekse insanlarımızın sağlığı açısından ivedilikle açıklığa kavuşturulması gereken bir husustur.Araştırmalara göre gıda endüstrisine arz edilen bu yüksek miktarın iki temel husustan kaynaklanıyor olması mümkün;1. Kota fazlası kayıtsız NBŞ üretiminden,2. Nişasta Bazlı Şeker ithalinden (Şeker Kurumu’nun son yıl içinde toplam şeker ithalatını 300 bin ton olarak açıklaması dikkate alındığında 1 milyon ton gibi bir arz miktarının ithal edilen miktardan karşılanması mümkün değildir). Bu noktada aşağıdaki soruların cevaplanması Türk çiftçisinin geleceği, şeker pancarına uygun arazi varlığımızın verimli kullanılması, önemli miktarda bir döviz miktarının ülkemizde kalması, cari açığımızın kapatılması ve en önemlisi insanımızın ve neslimizin sağlığı açısından oldukça zaruridir.1- Ülkemizde kayıtlı ve kota ile NBŞ üretimi yapan 5 fabrikanın toplam yıllık üretim kapasitesi 1 milyon tonun üzerinde olmasına rağmen fabrikaların kayıtlarında kendilerine tahsis edilen yasal kota miktarı olan 67 bin ton üretim yaptıkları görülmektedir. Bu rakamlar, 5 fabrikanın yıllık kapasitelerinin %7’si kadar bir kapasiteyle çalıştığına işaret eder ki bu kâr amacı güden herhangi bir işletmenin kabul edebileceği bir oran mıdır?2- Ülkemizde kota payı olan 5 fabrikadan başka ülke içi tüketim kotası olmayan ama ihraç şartıyla NBŞ üretimi yapan 5 adet daha fabrika bulunmaktadır. Bu fabrikaların toplam üretim kapasiteleri ise 450 bin ton olduğu şeker kurumunun verilerinde yer almaktadır. Bu 5 fabrikanın bir yıl içerisinde yaklaşık 300 bin ton Nişasta Bazlı Şekeri ihraç ettiği dikkate alınırsa, ülkemiz bir taraftan ihraç ederken diğer yandan gıda sektöründe talep edilen ve sözde ülke içinde üretilmesine izin verilmeyen NBŞ ürününü ithal mi etmektedir? Yani aynı yıl içerisinde şeker pancarından üretilen şekerimiz de olduğu dikkate alınırsa Türkiye, Nişasta Bazlı Şekeri ithal eden bir ülke midir yoksa şeker açığını yasal kota izni olmayan ve kayıtsız üretim yapanlarla kapatan bir ülke midir?3- NBŞ şeker üretimi yapmak için kotası olan beş firma ( Cargill, Pendik Nişasta, ADM Besin (Eski Amylum Nişasta), Sunar Nişasta ve Tat Nişasta) gerçekten yasal olarak belirlenen yıllık toplam şeker tüketimimizin %2,5’luk kısmına denk gelen 67 bin ton mısır şurubu mu üretmektedir? Eğer böyle ise 67 bin ton NBŞ (İnvert Şeker) kaç ton dane mısırdan elde edilmiş ve bu beş fabrika kaç ton %44 yağlı mısır özü (Mısır yağı üretmek için yağ fabrikalarına satılan) üretmiştir?4- A Kotası olmayıp ihraç şartıyla C kotasından NBŞ üretimi yapan beş fabrika (GSF, Gaziantep Nişasta, Mardin Nişasta gibi) Şeker Kurumu’nun verilerine göre sadece 290 bin ton üretim yapmış ve bu üretimin tamamını da yapması gerektiği gibi yurt dışına ihraç mı etmiş midir? Açıklanan kayıtlı ihraç dışında yaklaşık 200 bin ton daha kayıtsız NBŞ üretimi yapmışlar mıdır? Ayrıca bu beş fabrikada şeker üretiminden geriye kalan yağlı mısır özü miktarı ne kadardır? Yeniden Refah PartisiTarım ve Hayvancılık Politikaları Kurulu BaşkanlığıKaynak: 20 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete ‘de yayımlanan 2021/2022 Pazarlama Yılı Şeker Kotalarının Belirlenmesine İlişkin Karar (Karar Sayısı: 3689) https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/03/20210320-29.pdf