TEDBİR ALMAYA DAİR
Hülagu Han; Tarihteki en acımasız hükümdarlardandır. 1258’de, teslim olmayı reddeden Bağdat’a zorla girince, Halifeyi öldürtmüş, 250 bin (400 bin diyen de var) Bağdatlı’yı kılıçtan geçirmiş, bilim ve kültür merkezi olan bu şehirde, kırk gün süreyle her şey yağmalanmış, her şey; ibadethaneler, türbe ve kabristanlar, milyonlara varan dini ilmi eserin bulunduğu kütüphaneler, hastaneler, saraylar, tüm evler... Yakılıp yıkılmış, İslam âleminin bilimsel gerileme döneminin başlamasına sebep olunmuştur. Osmanlı’nın meşhur Divan Şairi Nedim bir gazelinde, Hulagu Han’ın tahribatına şöyle bir gönderme yapmıştır; Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir Aman dünyayı yakdın ateş-i suzan mısın kafir Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmişdim Sen ol cellad-ı din düşmen-i iman mısın kafir. Hülagu Han ‘ın komutasında Bağdat’a girildiğinde yapılan yağma, yıkım ve katliam... Hülagu’ya bile tiksinti verdiğinden, karargâhını şehrin dışında bir yere kurmuştur. Bir gün, o karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber karşısında âlimler korku ve endişeye kapılırlar. Öldürülmek endişesiyle kimse bu davete icabet etmek istemez. Ancak Kadıhan isimli, ufak tefek daha sakalı bile bitmemiş genç bir âlim daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.Genç âlimin istekleri hemen karşılanır.
Kadıhan, hayvanlarla birlikte Hulagunun çadırına varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer, kendisini tanıtır ve kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagu Han genci tepeden tırnağa süzer, hiç de beklediği âlim tipine benzetemez. Ve biraz da asabi şekilde; “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der.
Hülagu Han, genç âlimin bu sözlerinden etkilenir, karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir. “-Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülagu Han bu sefer ikinci sorusunu sorar; “-Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Genç âlimin cevabı yine çok kapsamlı ve ibretliktir; “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın”Hülagu’ nun yaptığı yıkım insan eli ile yapılmış büyük yıkımlardan biridir.Hülagu’ dan sonra başımıza gelen asrın felaketini idrak edecek olursak bu da kuran ayetinde “ İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin?” A'râf Suresi – 155 ayetinde belirtildiği gibi yanı basımızda her gün gördüğümüz mal hırsı, para hırsı, dünyalık hırslarına doymayanlar yüzünden, işlerini düzgün yapmayanlar yüzünden, liyakat sahibi olmayanlar yüzünden… O kadar çok yüzünden var ki hangi birisini söylesem hangi birine lanet etsem…Etrafımda selam verdiğim her bir dostumun, arkadaşımın evine, ocağına, yüreğine acı düşmüş. Gülümsemeyi unuttuk bu 15 günde. Yalnızlığımıza ürperdik. Koca koca şehirlerden ürker olduk.Neşe ile girdiğimiz sıcacık yuvalarımızı 15 gün oldu ısıtamadık. Isıtamıyoruz.Çocuklarımızın yüzündeki korkuyu bir baba olarak bildiğimiz tüm yöntemleri kullansak dahi silemiyoruz. Şehirler yalnız. Düşünceler yalnız. Dostluklar yalnız ve mahzun kaldı. Nice selamlar boşta kaldı. Ebediyete göçtüler. Aradıklarımıza ulaşamadık. Ulaştıklarımızı harap gördük. Biçare gördük. Yalnız gördük. Gözü yaşla dolmuş gördük. Gözündeki yaşı silemedik. Hep birlikte mucizelere şahit olduk. Dayanmak istedik sonra yine acılar yine yalnızlıklar.Bunca ölüm, bunca yıkım, bunca gözyaşı birilerinin hırsına kurban edilmemeli.Bu ülke fay hatları üzerindeyse bundan sonra böyle bir felaket yaşamamak adına içimizdeki beyinsizlerin hırslarına, sahtekârlıklarına göz yumulmadan dürüstçe davranılmalı. Hata yapanların üzerine üzerine gidilmeli. Bilim ve teknoloji takip edilmeli. Depreme dayanıklı binalar yapılmalı. Yönetmelikler katı bir şekilde uygulanmalı. Bina yapan her kim ise yaptığı eserin sonuna kadar garantörü olmalı. Japonya da çalamayan nasıl işini düzgün yapıyor halkına güven veriyorsa, Müslüman Ülkenin evlatları da bu güveni vermeli. İnşaatları, parası olan değil bilgisi olan yapmalı.Bizler tedbir almakla mükellefizPeygamber Efendimiz, “Bir işi yapmak istediğin zaman sonunu düşün. Hayırlı ise yap. Şerli ise yapma...”buyurmaktadır.Gazali: “Tedbir gibi akıl, güzel huy gibi asalet olamaz. Tedbirli olmak, geçimin yarısıdır” diyor.Mevlana: “Ey dikkat ve itina eden kimse! Köpeğin önüne bir lokma ekmek atacak olsan önce koklar sonra yer. Köpek burnu ile koklar. Biz de her şeyi aklımızla koklarız.”Güzel işler, en güzel tedbirlerden meydana gelir. Akıllı insanın görevi de bu olmalıdır. Aklın kıymeti bu yolla anlaşılır.Atalarımız ne güzel söylemişler: Tedbirde kusuru olan takdire bahane bulur. İnsan tedbiri sayesinde huzurlu bir hayat geçirir.Artık ders alma vakti geldi de geçti. Bilim adamları bas bas bağırıyor İstanbul depremi diye. En azından buna hazırlanalım. Depremler bir katliam bir toplu yok oluş olmamalı bünyelerimizde sevdiklerimizde vatanımızda. Depremler normal doğa olayları olmalı dünya hayatımızda. Nasıl ki koca koca barajların önüne setler koyup önlem alabiliyor isek. Depremler içinde binalara, inşaatlara setler çekilmeli. Önlemler alınmalı. Tedbirli davranmalıyız. Bütün bu tedbirlerden sonra Binaları yapan mütahitlerin, onay veren herkesin yüreğinden fay hatlarının yıkıcı tesirinin devlet eli ile yapılacağı teminatı verilmeli.Sözlerime son verirken bir de Nasrettin hocamızın tedbir ile ilgili Fıkrasını da unutmayayım.Derede abdest almaya hazırlanan adam,Nasreddin Hoca’ya sorar: Hocam, abdest alırken yüzümü ne tarafa döneyim.Hoca hiç düşünmeden cevabı yapıştırmış: Pabuçlarının olduğu yöne dön.20/02/2022 ŞanlıurfaHasan YILDIZ (Eşref AZİZOĞLU)Eğitimci Yazar