KIYMET BİLMEKSadî, Gülistan’da hikâye eder ki, bir padişahın acemi bir hizmetçisi vardı. Günün birinde padişah ve hizmetçisi gemiyle yolculuğa çıktılar.Ancak daha önce gemiye binmeyen hizmetçiyi bir korku sardı. Gemi limandan ayrılır ayrılmaz hizmetçi korkudan titremeye başladı. Ne diller döktüler, ama hizmetçiyi bir türlü sakinleştiremediler. Gemide bilge biri vardı ve padişaha, “Müsaade ederseniz ben onu sakinleştirebilirim.” dedi. Padişah memnun oldu. Bilgenin isteğiyle birkaç kişi hizmetçiyi kaldırıp denize attılar. Suya batıp çıkan hizmetçi, can havliyle gemiye tutundu. Onlar da hizmetçiyi tekrar gemiye aldılar. Boğulmaktan kurtulan hizmetçi sakince bir köşeye çekilerek oturdu. Hükümdar bilgeden bu işin hikmetini sual edince o, “Hizmetçin suya girmeden evvel, gemideki selametin kadrini ve kıymetini bilmiyordu.” Huzur ve saadet de aynen bunun gibidir. Huzur içinde yaşayan, bir felakete uğramadıkça, o saadetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkça da, sağlığının kıymetini bilmez.”Bu hikâyeyi anlatmamın sebebine gelince. Yaşadığımız coğrafya başlı başına sorunlar yumağının tam ortası, Bu sorunların sebeplerinden olduğumuz gibi buna sebep olanlar daha fazla. Bölgeye bakış açısı ta en başta olumsuzluklarla dolu, Bölge insanına bakış açısı yine bu olumsuzluğun sonucu. Coğrafya bir kader olmamalı insanlar Urfa gibi kadim bir şehrin çocuklarına batının emperyalist bakış açısı ile bakılmamalı. Bu bölgenin insanı en çok eziyet çekendir güzel ülkemde…Ekonomik olarak en üste yer alan bireylerin bu insanların omuzları gayretleri ve çabaları ile yükseldiklerini görüyoruz.Kazançlarına bin eklerken bu insanlara verilen değer bir bile olmuyor maalesef.Hayatın bütün alanları bu olumsuzlukları yenme ile yapılan mücadele ile anlamlı hale geliyor. Mücadele ediyorsunuz. Bir gayeniz var gerçekleştirmek için uğraşıyorsunuz. Bölge şartları aile yapısı ve verilen tüm olanakları maksimum düzeyde kullanıyorsunuz. Başarılı oluyorsunuz kendinize toplumda bir yer ediniyorsunuz. Gelin görün ki bu size olan bakış açısını değiştirmiyor.Sekiz yüz yataklı hastaneye işi düşenler olmuştur. İşi sık düşenlerden değilim çok şükür. Giden yakın dostlarım, arkadaşlarım, velilerim mutlaka oluyor. Sağlık ve sıhhat bulmak için gidilen bu hastanelere neden korku ile gittiklerini hep merak etmişimdir.Bir hasta hastaneye gitmekten neden korkar ki insan? Kendi eşim ile ilgili bir randevu oluşturdum. Randevuyu veren görevli telefonda gayet nazik bir şekilde davrandı. Hizmetini kaliteli bir şekilde yaptı. Buna aferin diyorum. Ben vatandaş olarak bu ülkede hasta haneye gitmek için başvurmam gereken yolları takip ettim. Hastanenin girişinde sorduğumuz danışman ve hasta kabul girişi yapan personeller görevlerini nazikçe yerine getirdiler. İçerideki yoğun hava dışında bir sorun yoktu. Oradaki kalabalık için kabul edilebilir bir durum. Uzun doktor kuyrukları dikkatten kaçmıyordu. Bu zaten bilinen bir mevzu. Farklı zaman dilimlerinde medyada da gündem olan bir durumdu.Ben yetkililere soruyorum. Bu güzelim hastaneye görevlendirilen doktor olmuş ama tüm insani yanlarını hastanenin dışında bırakmış bazı doktorları zorla mı getiriyorsunuz. zorla mı görev veriyorsunuz? Eğer bir zorunluluk var ise bunu gerçekten bilmek istiyorum. Ücretlerini devletin ve bu insanların verdiği vergilerden alan bir görevlinin Urfa’daki hiçbir insanı aşağılama yüksekten bakma keyfiyeti yoktur. O hastanede görev yapıyorsanız gelen hastalara asık bir suratla zoraki bir muamele yapamazsınız.Hastaneye gelen kişilerin büyük bir oranı keyfi olarak gelmiyordur. Evet, buraya gelen insanlar tertemiz olamayabilir. Giysileri kokabilir. Parfüm sıkmamış olabilir. Giyim kuşamı değişik olabilir. Bu doktorumuzun geldiği memleketinde bu durum yok mudur? Acaba orada da aynı şekilde bir davranış sergileyebiliyor mu? Aynı gemideyiz neden bu size gelme korkumuz?Urfa’da ki insanlara ne zaman güzel davranışta bulunacaksınız. Size gelmediğimiz zaman onca öğrendiğiniz bilginizi kime satabilirsiniz. Sermayeniz insan iken bu afra tafralar ne için? Bir gülümseme bile yeterliyken asık suratlı olmak size ne kazandırıyor. Eğer yapılan işlemlerde vatandaşın bir suçu var ise zaten yetkileriniz var ve onlara iletiyorsunuz. Bizler diğer illerde olduğu gibi iyi bir hizmeti hak eden insanlarız. Hindistan’da ki gibi bir kast sistemi yok iken bu doktorların kast sistemlerine Bugünü yaşarken öyle Kendi kafana göre kendi Hayat sistemine göre kendi egona göre yaşayamazsın. Ne demek herkesi kıracaksın dökeceksin sonra da hakkını helal et diyeceksin. Öyle Hakkını helal et demekle hak helal olunmuyor. Dökeceksiniz, kıracaksınız, ağlatacaksınız, inleteceksiniz. Ondan sonra da hakkını helal et diyeceksin. Dur bakalım öyle Helalleşmek kolay mıdır? Çektirdiğin kadar çekeceksin… Ağlattığın kadar ağlarsın… Üzdüğün kadar üzülürsün… Ne ektiysen onu biçersin…Hani atalarımız demişti ya kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış Senin yüzünden nice geceler uykusuz kaldı. Senin yüzünden nice gözyaşları döküldü… İştahı kaçtı, huzuru bozuldu… Bunlar ne olacak? Siz Allah'ı gafil mi zannedersiniz. Yaktığınız canlar, inlettiğimiz insanlar, bunların ahını Allah'ım duymadığını mı zannediyorsunuz Allah kimsenin yaptığını yanına bırakmaz kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacaktır… Vesselam!
28.12.2023 Şanlıurfa
Hasan YILDIZ (Eşref AZİZOĞLU)Eğitimci Yazar